30 Ocak 2012 Pazartesi

Köle?..



-Kölenizim Efendim..

-Ayaklarınıza kapanmak istiyorum yüce Hanımefendi..

-Oturduğunuz koltuk olmak için neler vermezdim ki..

-Sadık KÖLENİZİM, lütfen kabul edin.

-Her türlü gündelik işinizi yapabilirim, yeter ki ayaklarınızın dibinde olmama izin verin.

-Tükürüğünüzü içmek için tüm ömrümü feda edebilirim...

Evet, bu ve bunun gibi yüzlerce mesaj, birbirini hiç tanımayan insanlar tarafından birbirine gönderiliyor her gün. Sadece "rumuz"unda geçen birkaç "baskın" kelime yüzünden, salyası akan köpekler gibi bu "rumuzların" peşinden koşturanlar var fetiş/bdsm sitelerinde. Üstelik sayıları o kadar fazla ki... "Mazallah" demokratik bir seçimle belirlenecek olsa yönetim kadrosu, bu "çoğunluk" sayesinde en "dominant" rumuzlu kişi Admin olurdu zira. Komik...

29 Ocak 2012 Pazar

Akıl Oyunları...






Hiçbir zaman kavgacı biri olmadım.

Durduk yere hır gür çıkaran, çevresine sataşmak için bahaneler arayan, "bi' problem mi var biraaader?" diyen bir tip değildim.

Ne lisede müdür karşısına çıkan yumruklaşmalarım oldu, ne de ilkokulda mahalle kavgasında ağzını patlattığım biri..

Düşünürdüm.. Konuşurdum.. Anlatırdım.. İkna ederdim.

Mutlaka ederdim...

Dinlemeyi anlamayan biri olurdu bazen karşımdaki, yine de ederdim..

Kulaklarını kapamışcasına kelimeleri ardı ardına sıralayan, kendini dünyanın merkezinde, "haklıların efendisi" gören biri de olabilirdi karşımdaki.

Yine ikna ederdim...

28 Ocak 2012 Cumartesi

B. D. S. M.



Otobüste kolay kolay başkasına "akbil"imizi bile vermeyen insanlarız bizler... Peki nasıl oluyor da, tüm ruhumuzu, bedenimizi, benliğimizi, kişiliğimizi, inançlarımızı, hayatımızı başka birine "teslim" edebiliyoruz?...

Evlerinin, bahçelerinin etrafını sıra sıra çitlerle, dikenli tellerle çeviren insanlarız bizler... Öyleyse nasıl tüm bu korumalardan sıyrılıp, tüm bu kalkanları kendi rızamızla indirip, en savunmasız halimizle, en güçsüz, saldırıya en açık halimizle "birinin" karşısına çıkabiliyoruz/çıkmak istiyoruz?....

Arz / Talep Dengesi...


Bunca sahteliğin, fark edilme çabasının, "et mezatı"nın, akıl oyunlarının içinde nasıl doğru iletişim kurulabilirdi?

Ya da "doğru" iletişim neydi? Nasıldı?..

Ayrıntılarda buluyorsunuz aslında tüm bunların cevabını. Satır başlarını değil, satır aralarını okuduğunuzda, kişiye yazılan övgü dolu yorumları bir kenara bırakıp, yergi dolu eleştirilere verdiği tepkileri inceleyince her şey ortaya çıkmaya başlıyor.

İletişim...


Öyle renkli... Öyle siyah... Öyle canlı... Öyle sahte... Öyle elit.. Öyle VAROŞ bir camia ki bu..

Sonsuz yaşam sansı olan varlıklar gibi, sonsuz kimlikle yeniden doğan insanlar.. Her kayboluşlarının ardından yeniden ortaya çıkan, farklı bir kimlikle, farklı bir kişilikle, fakat o bilindik "sahte"likle ortaya çıkan insanlar..

Emin olun, kadını-erkeği hiç fark etmiyor. Her cinsiyette rastlanıyor böylelerine bu camiada.

Paranın kokusunu alan pek sevgili "hanımefendilerimiz", Kadının kokusunu alan pek saygılı "beyefendilerimiz" peydah oluyorlar piyasada teker teker. 

Süslü cümlelerle, elit hitaplarla, türlü şatafatlarla süslüyorlar profillerini.

Hele ki paylaşımlar.. Sanırsınız kahvaltısını Pariste yaptıktan sonra özel uçağıyla evine dönmüş, daha "ayağının tozu" ile oturmuş bilgisayar başına paylaşımlarda bulunmuş.. Öyle elit hanımefendilerimiz var bizim. Bir bileseniz...

Hele "mastır"larımız.. 

Satır satır döktürdükleri şiirler ile, nice filozofa taş çıkaracak yorumlar ile, Bill Gates'in vaad edemeyeceği maddi lütuflar ile süsler dururlar "forum"u.. Böyle "renkli"dir işte bu camia..

Bi' de çoklu karakterlerimiz var ki, dostlar başına..

Bir kişinin 2 submissive erkek, 1 submissive kadın, 1 mistress, 1 master, 2 cd hesabına sahip olduğuna şahitlik ettiğim zamanları bilirim ben.. :]

Bu denli "çok yönlü" insan arasında "doğru" kişi ile tanışma ihtimali?...

Samanlık - İğne diyorduk sanırım..

Keşif..



"İlişki"nin her anına yansıyor aslında BDSM öğeleri. Sevgide de, nefrette de, aşkta da, arzuda da birşeyler var BDSM adına. Fakat doğru kişilerin, doğru anda  doğru şeyi istemesi... Bu BDSM in kendi içinde dahi öyle kolay mümkün olmuyor.

Her Dominant'ın yakınmasıdır; kendini bilen sub karakter yok!..
Ve her sub karakterin isyanıdır; gerçekten "hükmetmeyi" bilen bir Dominant karakter yok!..

Bilinç...



Daha "bilinç"li bakıyordum artık masama..

Ne kadar doluymuş aslında.. Fikirler, istekler, arzular, deneyimler, düşünceler.. Karman çorman bir yığın var karşımda.. Tek tek gözden geçirmeya başladım hepsini "bilinç"le.

İnsan "neden" istediğini bilince, ne istediğini, nasıl istediğini, ne şekilde ya da ne zaman istediğini "belirlemesi" o kadar kolay oluyor ki.

Kontrol bir anda sizin elinize geçiyor. Yönlendirebiliyorsunuz. Yönetebiliyorsunu. Şekillendirebiliyorsunuz.

Evvel Zaman İçinde...


Kaç yıl önceydi bilmiyorum.

Kaç yaşındaydım bilmiyorum.

Nerede ya da nasıl ilk olarak karşıma çıktığı da zihnimde net değil...

Bu daha çok, masanın üzerine parçaları yığmanız ile başlıyor sanırım. Ya da daha öncesinde, elinizde "boş" bir masa olduğunu fark etmemizle... Üzerini ne ile dolduracağınızı bilmediğiniz ancak boşuna var olmadığından da emin olduğunuz bir masa..
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *