1 Şubat 2012 Çarşamba

Ne İstiyorsun?..



İtaati mümkün kılmanın temelinde ne var?

- Çok güçlü bir iradenin varlığı?

- Yönetme ve yönlendirme becerisi?

- Sadist dürtülerin uç noktalara ulaşması?

- Yüksek bir ikna kabiliyeti?..

Hepsinden ve bunlar gibi birçoğundan öte, "temelde" esas olan tek şey GÜVENLİK hissi.

Hükmedene duyulan sonsuz ve şüpheye yer bırakmayan bir güven duygusu.

"Onunlayken" kendinde hissettiği mutlak bir "emniyet" hissi.

En uç noktadayken dahi, tahammülünün sınırlarında, bazen sınırlarının da ötesindeyken dahi şüphe etmediğin o "güven" duygusu.

İtaatin en temelinde bu var. İtaatkarın en birincil ihtiyacı bu güven hissi.

Kişi üzerindeki tahakkümün ne denli yüksek olursa olsun, dominasyon becerin, hakimiyetin ne kadar uç noktalarda olsun, fiziksel ve kişilik anlamında ne denli donanımlı, ne denli ilgi çekici olursan ol, "itaatkar"da o güven duygusunu, "mutlak" düzeyde oluşturamamış isen, bunların hiçbiri bir anlam ifade etmeyecek, aranızdaki şey "itaat" olarak adlandırılamayacak, bir "oyun" dan öteye geçemeyecektir.

Bu noktada, sizin ne istediğinizi biliyor olmanız da bir anlam ifade etmeyecektir. Zira karşınızdakinin ne istediğini biliyor olması, bir "iletişimin" başlaması için en az sizin ne istediğinizi bilmeniz kadar önemlidir.

Bir önceki yazımda bahsettiğim, Türk "Maledom" camiasında ortaya çıkan en büyük sıkıntılardan biri bence bu.

"İtaatkar", itaat etme dürtüsünü içinde barındırıyor. Bu dürtü ile bir arayış içine giriyor. Yeni insanlar, yeni fikirler tanımaya başlıyor. Tanıdığı, keşfettiği fikrin büyüsüne kapılıp peşinden gidiyor. Sonra birden, bir anda,  yeraltına gizliyor kendini.

Neden?

Neden tüm bu dürtülerine, isteklerine, arzularına rağmen kaçıyor?...

Çünkü korkuyor.

Bir anda o güvensizlik hissi tüm ruhunu kaplıyor. Kendini güvenli bir limana -kabuğuna- çekiyor ve kaçıyor "yöneten"den.

Halbuki biraz olsun soğukkanlı adımlar atabilse, acaba benim "ihtiyaçlarıma" karşılık verir  mi dürtüsünden çok, acaba gerçekten bana "sahip" olabilir mi dürtüsü ile hareket etse, bu düşünce ile yaklaşsa karşısındakine, tüm bu "sakat" etkileşimlerden uzak, çok daha sağlıklı bir ilişkinin temellerini atabilecek...

Sorgulanmaya açık değiller. Sorulan her soruya şüpheyle yaklaşıyor, "anonim" kalmayı tercih ediyorlar. "Herhangi biri" gibi konuşup, "herşeyleri" olacak birini bulmayı hedefliyorlar. Ne mümkün?..

"Bedenlerini" korumak için ruhlarını saklıyorlar. Ve bu halleriyle, hayali "kendi"lerini kabul edecek bir "efendi" peşinde koşuyorlar.

Duymak istediklerini duymak uğruna yalanlar söylüyor, ya da göz yumuyorlar.


"Akıl Oyunları"nda bahetmiştim; "Yöneten" bilmek-hakim olmak ister. Aksi durumda, konuya ya da sürece hakim olmadığı anlarda kendini bundan dolayı son derece rahatsız, kontrolsüz ve "güçsüz" hisseder.

Bilmek-hakim olmak uğruna sorgular, inceler, tartışır, eleştirir.

İtaat edene hakim olmak, onu "kendinden geçercesine" teslim almak için Onu herşeyiyle, hatta ondan daha iyi tanımak ister.

Heyecanlarını, korkularını, inançlarını, zaaflarını, zevklerini, nefretlerini.. Tüm duygularını, tüm geçmişini bilmek ister.

Peki "itaat eden" bu samimiyeti her zaman gösterebilir mi?

Tüm benliğini ortaya koyacak kadar açık sözlü, açık fikirli olabilir mi?...

Kimse Ondan ilk konuşmada TC kimlik numarasını vermesini, Açık adresini vermesini beklemeyecektir.

İlk konuşmadan itibaren ondan beklenecek tek şey dürüstlük ve samimiyettir.

Aradığı güveni bulmanın yolu burdan geçmektedir.

Tanıtmadan tanıyamayacak, anlatmadan anlamayacak, güven teklin etmeden asla güvenemeyecektir.

Samimi ve dürüst bir dialog temelinde gelişen iletişim zamanla elbette şekillenecek ve karşılıklı "düşünceler" oluşmaya başlayacaktır.

Bu her zaman işe yarayacak ve herşey mükemmel gelişecek diye bir şart da yok elbette.

Her dominant ve her submissive karakter birbiri ile uyuşacak diye bir iddia da yoktur, olmamalıdır.

BDSM denilen hadisenin içinde hem fiziksel, hem psikolojik eğilimler öyle çoktur ki, bu "deniz" in içinde doğru akıntının bir parçası olmak pek de kolay olmayacaktır.

Geçmişime dönüp baktığımda, yaşadığım tüm "sakat" iletişimlerimin temelinde  bu tereddüt ve "sahte" dialoglar yattığını görüyorum.

"Mükemmel insan" kavramının mümkün olmadığından yola çıkarak bunda kendi yanlışlarımın -ufak da olsa- payı olduğunu görmezden gelemem.

Ancak kendime iğneyi batırırken, KILICI karşımdakine batıracak kadar da çok haksızlık ile karşılaştığımı belirtmeden geçemem.

Bunu okuyan her "itaatkar" ruhun, bir nebze de olsa kendini sorgulamasına vesile olduğumu umuyor, gelecek dialoglarında bu düşünce temeli ile hareket ederek, daha dürüst, daha samimi, daha -tanıma/tanıtma temelli- iletişimler kurmalarını temenni ediyorum.

"Güven" içinde kalın...

3 yorum:

  1. köle efendi ilişkisindeki güven ikilemine güzel bir bakış açısı getirmişsin.
    Elbette güven konusu sadece bu perspektifle sınırlı değil ama yine de ufuk açıcı. Kendi kölemle başlangıçta yaşadıgımız guven krizini ve onu nasıl aştıgımızı anımsadım okurken.

    YanıtlaSil
  2. Güven kavramının BDSM odaklı ilişkilerin en temelinde yer aldığına bir kez de ben vurgu yapmak istedim.

    Zira, güven yoksunu deneyimler sonucu ortaya çıkan "sakat" anılarla dolu etraf.

    YanıtlaSil
  3. Çok garip bir bloğunuz var. Garip derken değişik yani..
    Çok hoşuma gidiyor.. gün içerisinde kesinlikle bakıyorum.Çok farklı bakış açılarınız var gerçekten..
    Kelime haznenizde bir oldukça geniş diye düşünüyorum..
    Başarılarınızı temenni ederim..
    Kolay gelsin..
    http://yuksekdozask.blogspot.com

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *